Bir Uygulama Örneği
Kur’an’da
“yaratılış” konusunda bir kavram çalışması için ilk
nüshalarını 2000 yılında hazırladığımız 6 dosyanın
birincisi olan “Göklerin ve Yerin Yaratılışı” dosyası
üzerinde Mayıs 2002 ve Haziran 2003 tarihleri arasında Bilim ve
Sanat Vakfı’nda yaptığımız bir araştırma ve inceleme
gurup çalışması sonunda ortaya çıkmıştır. Bu eserin ortaya
çıkmasında çok emeği geçen araştırma grubu üyeleri (alfabe
sırasıyla) Y. Ceran, H.A. Demirer, E. Koç, D. Mıstanoğlu’na
teşekkür ediyorum. Çalışmalara aradabir katılan Ş. Arslan,
F.Z. Ercan,
S. Hasanov, B. Kepekçi, ve K. Şahin ve N. Vona’ya da teşekkür
ediyorum. Son toplantılara katılan E. Aydın ve R. Bal’a da
ayrıca teşekkür ediyorum.
Çalışmaların
devam ettiği süre içinde dosyalar ve kitabın yayına hazırlık
sırasındaki nüshaları üzerindeki görüş ve değerlendirmeleri
için A.H. Kocabaş’a ve çalışmalar süresince maddi ve manevi
yardım ve desteğinden dolayı Z. (Kocabaş) Özkul’a da teşekkürü
bir borç biliyorum.
Çok
dikkatli ve titiz çalışmamıza rağmen eser içinde vaki hatalar
ve yanlışlar, kitabın muhtevasına son şeklini veren ve yazarı
olarak görünen şahsımıza aittir. Konu üzerinde bilgi sahibi
okuyucularımızdan dileğimiz, bu yanlışları bize bildirip daha
sonraki baskılarda düzeltilmesine yardımcı olmalarıdır.
Ş.
Kocabaş
İstanbul,
Eylül 2003
.
.
.
.
.
1.3
Mevcut teorilerin yetersizliği, yeni teorilerin lüzumu
Buraya
kadar anlattıklarımız, bu güne kadar geliştirilmiş fizik ve
kozmoloji teorilerinin yetersizliğini ortaya koymaktadır. Fizik
bilimlerde yeni bir teori geliştirmenin, bir veya daha fazla insanın
en az bir ömrünü aldığını göz önüne alırsak, teori
geliştirmenin kolay bir iş olmadığını söylemeye gerek kalmaz.
Modern fizikçilerin büyük umudu “string” teorilerinin
geliştirilmesinde 25 yıldır çok sayıda fizikçi çalışmasına
rağmen hala, iki büyük teoriyi (kuantum ve genel relativite
teorilerini) birleştirecek bir string teorisi ortaya
çıkarılamamıştır.
Şimdiki
bilim anlayışı içinde birçok alanda geliştirilen teoriler eski
Yunan düşüncesine ve kültürüne dayanan bir lisan içinde
geliştirilmektedir. Fiziğin en temel kavramları sayılan “nokta”,
“sonsuz bölünebilirlik”, “süreklilik” ve “bölünemeyen
parçacık – atomos”
kavramları buna örnek olarak gösterilebilir. Sonradan türetilen
birçok kavram da bu temel kavramlarla bağlantılı olarak
türetilmiştir. Eski Yunan kültürünün kavramlarına sadece fizik
teorilerinde değil, psikoloji ve siyaset teorilerinde sıkça
raslamak mümkündür[1]. Hiçbir teori, içinde geliştirildiği
kültürün lisanından bağımsız olamaz. Teori-lisan ilişkisi
bilim felsefesinde çok önemli bir konu olmasına rağmen bu güne
kadar nedense gerektiği şekilde araştırılmamıştır,
diyebiliriz.[2]
Fizikte
yeni teorilerin
geliştirilmesi herşeyden önce yeni kavramlara ve belki yeni
matematik yapılara ihtiyaç göstermektedir. Fakat, çoğu zaman
mevcut teorideki bir kavramı yeni bir kavramla değiştirmek daha
kullanışlı bir teori geliştirmek için yeterli değildir. Lisanda
bir kavramı değiştirdiğiniz zaman öteki komşu kavramların
nasıl değiştiğini de düşünmeniz gerekir. Her bir teorinin
belli bir lisan içinde geliştirildiğini ve onun kavramları
üzerine kurulduğunu göz önüne alırsak, teori geliştirmek için
kullanılan lisanın
kavramları yetersiz veya tutarsızsa, o zaman daha baştan işler
çok zor olacak demektir. Fizikçilerin pek azı kavramsal yapılar
konusunda özel bir ilgi sahibidir. Fakat fizik tarihine
baktığımızda, yeni teoriler geliştirmede en önde gelen
fizikçilerin (mesela
kuantum teorisini geliştren Bohr ve Heisenberg ve genel relativite
teorisini geliştiren Einstein’ın), kendilerine kavramsal analiz
imkanı sağlayan bir felsefe bilgisine sahip olduklarını
görüyoruz[3,4].
-----------
[1]
Mesela Freud’un psikanaliz
teorisindeki “Elektra kompleksi”, “Eudipus kompleksi” gibi
kavramlar eski Yunan efsanelerinden, siyasi teorilerdeki “demokrasi”,
“oligarşi”, “anarşi” gibi kavramlar da Plato’nun
“Cumhuriyet” kitabından alınma kavramlardır.
[2]
Bu konuyla ilgili bazı değerlendirmeler için bakınız: Kocabaş,
Ş. (2002). İstanbul: Küre Yayınları, s. 17-28.
[3]
Bakınız: Heisenberg, W. (1971). Physics and Philosophy.
Northampton: Unwin University Books.
[4]
Bakınız: Mehra, J. (1999). Einstein, Physics and Reality. Londra:
World Scientific.
1.4
Bilimin geleceği üzerine tahminler
Batı
bilim anlayışı içinde özellikle son üç yüzyılda
geliştirilmiş olan teoriler eski Yunan düşüncesinin kavramlarına
dayanan bir lisan içinde geliştirilmiştir. Bu bilim anlayışı
içinde teori geliştirmenin amaçlarını şöyle özetleyebiliriz:
i) Belli bir kavram sistemi içinde yapılan deney ve gözlemlerden
elde edilen bilgileri düzenli bir yapı, “teori” içinde
toplamak, ii) bu yapıyı kullanarak geçmişte meydana gelmiş
olayları açıklamak, iii)
bu yapıyı kullanarak henüz vuku bulmamış olaylar hakkında
öngörülerde bulunmak. Görüldüğü gibi, bu amaçlar arasında
“gerçeği anlamaya çalışmak” diye bir amaç bulunmamaktadır.
Bu anlayışa göre bir teorinin olaylarla uyumlu olması
yeterlidir.[1] Bu günkü Batı
bilim anlayışının en önemli eksikliği budur.
Buna
karşılık, müslümanların teori geliştirmede temel amaçlarından
biri gerçekliği anlamak olmalıdır. Bin yıl önce olduğu gibi,
gelecekte de müslümanlar bilimde öncü rolünü üstlenip bu yönde
çalışırlarsa, yapacakları bilimsel çalışmalar, bilimin
geleceğini değiştirebilecektir. Bu sözlerimiz bu günün
şartlarında geleceğe dönük bir hayal gibi görülebilir. Fakat
biz bunu bir hayal olarak görmüyoruz, çünkü bindörtyüz yıl
önce müslümanlar, o zamanın şartlarına göre iki yüzyıl
içinde böyle bir hayali gerçekleştirmişler, Abbasiler döneminde
yaptıkları çalışmalarla (deney, gözlem, ölçme metotların
geliştirilmesi ve cebirin icadı ile) günümüz bilim
metodolojisinin temellerini atmışlardı.[2,3]
Müslümanlar,
dünyada yaptıkları diğer
işler gibi, teori geliştirmede de gerçeklik, yani hakk
ile uyum içinde olmayı amaçlayacaklardır. Bu anlayış, onların
bu dünyada ancak belli bir süre yaşayacaklarını ve
yaptıklarından hesap sorulacaklarını bilmeleri üzerine
kurulmaktadır:
“Onlar
göklerin ve yerin yönetimi ve Allah’ın bir şeyden yarattıkları
üzerinde [bakıp] düşünmediler mi?
Ecellerinin yaklaşmış olduğunu da. Artık bundan sonra hangi söze
inanacaklar?” (Araf 7/185)
Bu
ayet insanların, bir yandan göklerin ve yerin yönetimi ve Allah’ın
yarattığı şeyler üzerinde dikkatle bakıp düşünürken,
ecellerinin yaklaşmış olduklarını da hiçbir zaman gözden uzak
tutmamalarını hatırlatmakta ve kendilerine Kur’an gönderildikten
sonra ona inanmayıp hangi söze inanacaklarını sorgulayarak
onları bu konu üzerinde de düşünmeye davet etmektedir. Kur’an’a
bilerek inanan insanların lisanı, ona inanmayanların lisanından
temelden farklı olacaktır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bu
günkü Batı bilim anlayışı büyük ölçüde eski Yunan
düşüncesi ve onun
kavramlarını ihtiva eden bir lisan üzerine kurulmuştur. Bunu
örneklerini hemen bütün bilim alanlarında görmek mümkündür.[4]
Kozmolojideki Büyük Patlama teorisi bile Plato’nun Timaeus’undaki
temel hükümlere dayandırılmaktadır.[5] Bu bilim anlayışının
varlık alemi hakkındaki temel inançlarını şöyle
sıralayabiliriz:
1.
Varlık alemi (evren) kendi kendine (tesadüfen) oluşmuştur veya
güçsüz bir yaratıcı tarafından yaratılmıştır.
2.
Evrenin bir yaratıcısı (ilk sebebi) olsa bile bu yaratıcı
evrendeki olaylara hiçbir şekilde müdahale etmemektedir.
3.
Evrende bir düzenlilik bulunmaktadır, evrendeki olaylar yalnızca
bu düzenliliğe bağlı tabii süreçler içinde olmaktadır.
4.
İnsanlar bu düzenliliğin kurallarını (yasalarını)
keşfedebilir.
Müslümanların
bilim anlayışının varlık alemi hakkındaki temel inançlarını
ise özet olarak şöyle ifade edebiliriz:
1.
Varlık alemi (evren) ve içindeki her şey yüce bir Yaratıcı
tarafından yaratılmıştır.
2.
Yaratıcı tek’dir, çok üstündür ve bilendir.
3.
Yaratıcı, evrene yaratılışın başlangıcında bir düzenlilik
vermiştir.[6]
4.
Yaratıcı, insanlara bu düzenliliği sistematik olarak
araştırabilecek ve anlayabilecek üstün özellikler vermiştir.
5.
Tabiat olayları dediğimiz düzenli olaylar bu düzenlilik
çerçevesinde meydana gelmektedir.
6.
Yaratıcı, evrene yaratılışın başlangıcında kazandırmış
olduğu düzenliliğin dışında veya üstünde yeni olayları ve
varlıkları dilediği zaman ve mekanda meydana getirir.[7]
--------
[1]
Bu konuda daha tafsilatlı bir değerlendirme için bakınız:
Kocabaş, Ş. (2002). Fizik ve Gerçeklik (İkinci
Baskı). İstanbul: Küre Yayınları, s. 1-3.
[2]
Ortaçağ’da Müslümanların modern bilimin metodolojisinin
gelişmesindeki rolü hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız:
Huff, T.E. (1993). The rise of early modern science: Islam,
China and the West. Cambridge University Press, s. 47-90.
[3]
Ortaçağ’da Müslümanların kimyayı nasıl bir deneysel bilim
haline getirdiklerinin ayrıntıları için bakınız: Leicester,
H.M. (1956). The Historical Background of Chemistry.
New York: Dover, s. 62-73.
[4]
Yeni örneklerden biri için bakınız: Barrow, J.D. (1995).
Theories of Everyting. (In Nature’s Imagination.
Ed. by: John Cornwell, s. 45-63). Tanınmış astronomi ve kozmoloji
bilgini J.D. Barrow bu kitaptaki makalesinde tabiatta basit olayların
incelenmesinin Plato’nun kavramlarına, karmaşık olayların
incelenmesinin Aristoteles’in kavramlarına dayandığını bir
şema ile açıklamaktadır (s. 51).
[5]
Bakınız: Brisson, L. & Meyerstein, F.W. (1995). Inventing
the Universe: Plato’s Timaeus, The Big Bang, And the Problem of
Scientific Knowledge. NY: State University of New York Press.
Yazarlar bu kitapta Big Bang kozmolojisinin, Plato’nun (Eflatun)
Timaeus isimli eserindeki kozmolojiyle ilgili hükümlere
dayandığını tafsilatlı
bir şekilde anlatmaktadırlar.
[6]
Bu düzenlilik, Bölüm 4.3’te göreceğimiz gibi, Kur’an’da
Rahman suresi 55/7 ayetinde açıkça ifade edilmektedir: “Semayı
yükseltti ve mizanı vaz etti.” Bu ayet, Kur’an’da
emr kelimesinin
geçtiği ayetlerle birlikte incelendiğinde, düzenliliğin
“birincil emr” dediğimiz emrlerin, kainatın yaratılışı
sırasında yedi semaya yüklenmesi ile gerçekleştiği
anlaşılmaktadır. Kur’an’da “O’nun emri ile” (= bi
emrihi) ifadesi içinde geçen ayetlerde bahsedilen fizik
ve astronomi olayları “birincil emr” dediğimiz emrlerin
etkileşimleri çerçevesindeki düzenliliğin sonucu ortaya çıkan
olaylardır. Bu düzenliliğin mahiyeti hakkında ayrıntılı bilgi
için, Kur’an’da “emr” kelimesi ile ilgili incelememize
bakınız: Kocabaş, Ş. (1997). İslam’da
Bilginin Temelleri.
İstanbul: İz Yayıncılık,s. 29-113.
[7]
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bakınız: Kocabaş, Ş.
(1997). İslam’da
Bilginin Temelleri.
İstanbul: İz Yayıncılık, s. 35-39.
Görüldüğü
gibi, bu iki temel inanç sistemi birbirinden önemli bir şekilde
farklıdır. Dolayısıyla, bunlar üzerine geliştirilecek bilim
anlayışları da farklı olacaktır. Müslüman bir bilim adamı
için fizik, kozmoloji, kimya ve biyoloji gibi tabiat bilimlerinin
amacı, Yaratıcı tarafından evrene yaratılışla
birlikte kazandırılmış olan düzenliliğin incelenmesi ve bunun
mümkün olduğu kadar sade fakat kapsayıcı bir modelinin
geliştirilmesidir. Bu iş için izlenecek yol, içinde deney,
gözlem, ölçme ve hesaplama tekniklerinin kullanıldığı teorik
bir araştırmadır.
Teorik
araştırmada müslüman bir bilim adamı ile gayrimüslim bir bilim
adamı arasında ne fark olabilir? Fark şudur ki, müslüman bilim
adamı, kainata Yaratıcı tarafından kazandırılmış olan
düzenliliği en eksiksiz bir şekilde anlamaya çalışırken,
Yaratıcı’nın, tabiat olaylarına dilediği zaman ve mekanda
müdahale edebileceğini hiçbir zaman unutmaz. Düzenlilik dışı
bu tür ilahi müdahalelerin herhangi bir teoriyle açıklanamayacağını
bilir[1]. Bu tür müdahaleleri, teorisini eğip bükerek açıklamaya,
yani zorla teorisine
uydurmaya çalışmaz, daima gerçeği anlamaya çalışır. Müslüman
bir bilim adamı ayrıca, ne kadar mükemmel görünürse görünsün,
teorisini hiçbir zaman gerçekliğin resmi veya modeli olarak
görmez. Teorisini, bilgiyi sistemleştirme, açıklama ve öngörü
yapabilme gibi diğer amaçları yanında gerçekliği anlamaya
yarayacak bir lisan aracı olarak görür.
Burada
altı çizilmesi gereken önemli husus şudur: Müslüman bir bilim
adamı, ancak ve ancak semavata (göklere) yaratılışla birlikte
yüklenmiş olan emrler çerçevesinde ortaya çıkan düzenlilik
sonucu meydana gelen olayların teorik bir çalışma içinde
incelenebileceğini ve mutlaka da incelenmesi gerektiğini bilir. Bu
düzenliliğin dışında meydana gelen olaylar ise teorik metotlarla
incelenemez ve anlaşılamaz.
İşte bu yüzden, bahsettiğimiz düzenliliğin sınırları çok
iyi araştırılmalıdır. Bu da ancak mükemmel bir fizik ve
kozmoloji bilgisini gerektirir. (Günümüz fizik ve kozmolojisinin
bu mükemmellikten çok uzak olduğunu belirtelim.)
Düzenlilik
dışı ilahi müdahalelere potansiyel örnek olarak evrim teorisi
içinde açıklanmaya çalışılan fakat yıllardır açıklanamayan,
canlı hücrenin ve çok hücreli canlıların ortaya çıkması,
canlı türlerinin ayrılması, türler arası üremenin engellenmiş
olması gibi bazı olayları düşünebiliriz.
Bu güne kadar evrim teorisinde yapılan hiçbir revizyon
bahsettiğimiz olayları genel kabul görmüş bilim metotları
(teorik tutarlılık, deney, gözlem ve ölçme) içinde açıklamaya
imkan vermemiştir. Bu tür olaylarda ilahi müdahale olmuş olsa ve
bunları bir teori
içinde açıklamaya kalksak, teorimiz mutlaka yetersiz kalacak veya
tutarsız hale gelecektir. Bu durumda teoriyi, gerçekte öyle
olmadığı halde sanki olayları açıklıyormuş gibi göstermeye
çalışmak bilim adamı için doğru bir davranış olmaz. Bilim
adamı gerçeğe olan bağlılığını kaybettiği zaman ilim adamı
olmaktan çıkar ve insanları olayları açıklamada yetersiz veya
tutarsız teorisine inandırmaya çalışan bir sihirbaz konumuna
düşecektir.
Yeni
teorilerin geliştirilmesi için yeni ve tutarlı bir kavram sistemi
gereklidir. Bu da yeni ve daha güvenilir bir lisan demektir.
Yukarıda tekrar tekrar ifade ettiğimiz gibi şimdiki bilim anlayışı
ve bu anlayış içinde geliştirilen teoriler eski Yunan düşünce
geleneğine dayanan bir lisan içinde geliştirilmiştir [2]. Bu
lisan, gerçekliği anlamada yetersiz kalmaktadır, çünkü sonuçta
bilgisi sınırlı bir dizi eski Yunan felsefecisinin geliştirdiği
kavramlar üzerine kurulmuştur. Bu kavramların tabiatta meydana
gelen olaylarla ne kadar tutarlı olduğu konusunda bu güne
kadar ciddi bir değerlendirme ne yazık ki yapılmamıştır. Fakat
böyle bir değerlendirmenin yapılabilmesi için ortada, kelimeleri
birbiriyle sağlam bir şekilde bağlantılı alternatif bir kavram
sistemi, bir lisan bulunması gerekiyor.
Kur’an’da
İbrahim suresindeki şu üç ayet bu çerçevede okunduğunda böyle
bir lisanın kavramlarının nasıl olması gerektiğini çarpıcı
bir örnekle anlatmaktadır:
“Görmedin
mi, Allah nasıl bir benzetme yapmıştır: Güzel bir
kelime (= kelimetün tayyibe)
güzel bir ağaç gibidir; kökü yerde sabit dalları semada.”
“Rabbinin
izniyle her zaman meyvasını verir; Allah, hatırlayıp ibret
almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar.”
“Kötü
bir kelimenin (= kelimetün habise)
durumu ise kötü bir ağaca benzer; kökü yerin üstünden
koparılmış, kararsızdır.”
(İbrahim 14/24-26)
İşte
böyle bir lisan ancak, herşeyi bilen bir Yaratıcı’nın
öğrettiği ilahi bir kitabın lisanı olabilir.
-----
[1]
Bu tür ilahi müdahalelerin hangi durumlarda ve şartlarda olduğunu
ancak bu konuda Kur’an’da verilen bilgilerden anlamak
mümkündür. Bunun için Kur’an’da özellikle izn, sunne,
ve mizan kelimelerinin
geçtiği ayetlerin dikkatle incelenmesi gerekir. Kur’an’da izn
kelimesinin geçtiği ayetler üzerine yaptığımız inceleme için
bakınız: Kocabaş, Ş. (1997). ).
İslam’da Bilginin Temelleri.
İstanbul: İz Yayıncılık, s. 85-99.
[2]
Bu yüzden de en gelişmiş iki fizik teorisi (genel relativite ve
kuantum teorisi) elli yıldan fazla süren bütün çalışmalara
rağmen birleştirilememiş olduğu gibi, kendi içlerinde de
çelişkiler taşımaktadırlar. Bu konuda ayrıntılı bilgi ve
kaynaklar için bakınız: Kocabaş, Ş. (2002). Fizik ve
Gerçeklik. Istanbul:
Küre Yayınları.
2.
Çalışma Metodu
Kur’an’da
belli bir konu üzerinde yapılacak bir kavram çalışmasının çok
dikkatli ve sistemli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.
Yaptığımız çalışmanın daha doğru bir şekilde
değerlendirilebilmesi için tatbik ettiğimiz metodu açıklamamız
gerekiyor. İşte bu bölümde, çalışmamızda uyguladığımız
inceleme metodunu çeşitli yönleri ve
safhaları içinde anlatıyoruz.
2.1
Seçilen Konuyla İlgili Ayetlerin Bulunması
Kur’an’da
seçilen bir konuyla ilgili ayetler Mu’cem veya Kur’an sözlükleri
kullanılarak çıkartılabilir. Fakat kelime esaslı arama çoğu
zaman yetersiz kalacaktır, çünkü konuyla sadece doğrudan değil,
dolaylı şekilde ilgili ayetlerin de bulunması gerekir. Bu yüzden,
konu gerektirdiği takdirde Kur’an’ın baştan sona taranmalıdır.
Biz yaratılış konusunda yaptığımız çalışmada Kur’an’ı
baştan sonra taradık.
2.2
Bulunan Ayetlerin
Dosyalar Halinde Sınıflandırılması
Yukarıda
anlattığımız şekilde çıkarılan ayetlerin ilk listesi
hazırlandıktan sonra bunlar konulara göre bir ilk sınıflandırmaya
tabi tutulur. Bu şekilde bir sınıflandırmayla hazırlanan konu
dosyaları konu başlıklarına göre işaretlenir. Bu
sınıflandırmanın mutlak olmadığının bilinmesi ve bunun açıkça
ifade edilmesi gerekir.
2.3
Dosyaların İncelenmesi
Yukarıdaki
gibi hazırlanan dosyalardan her biri üzerinde çalışılırken,
ayetlerde geçen anahtar kelimeler işaretlenir. Her kelimenin
geçtiği ayetlerden anlam çerçeveleri tesbit edilir. Kelimelerin
tesbit edilen anlam çerçeveleri, tefsirlerde bunlara verilen
anlamlarla karşılaştırılır. Gerekli düzeltmeler yapıldıktan
sonra kelimeler arası ilişkilerin kavram
grafikleri çıkarılır. Bu kavram grafikleri, kelimeler arasındaki
kavramsal bağları görüp hatırlamada faydalıdır.
Tesbit
edilen anlam çerçeveleri ve kavram grafikleri yardımıyla dosya
konusunun genel bir özeti çıkarılır. Özet üzerinde
karşılaştırma ve tartışma yoluyla dosya konusunun
ayrıntılarının ortaya konulmasına çalışılır. Sonra aynı
şekilde hazırlanmış olan öteki konu dosyalarıyla birleştirme
işlemi yapılır. Daha sonra da dosya kopyaları gurup çalışması
için eleştiri ve değerlendirmelere ve açılır.
2.4
Yayına hazırlama ve yayın
3.3
Kur’an üzerine inceleme nasıl yapılır?
Bu
kısımda incelediğimiz ayetlerin ışığında Kur’an üzerine
araştırmanın nasıl yapılabileceğini şöyle özetleyebiliriz:
-
Önceki kısımda gördüğümüz ayetlerde (Kaf 50/1, Büruc 85/21,
Vakıa 56/77, Fussilet 41/41, Zuhruf 43/4, Hicr 15/87, Sad 38/67)
Allah (c.c.), Kur’an’da kendisini tanıtmak için kullandığı
mecid,
keriym,
aziz,
‘aliyyün hakim,
aziym
sıfatlarını Kur’an için de kullanmaktadır. Bu sıfatlar bize
Kur’an’ın ne kadar önemli, güçlü ve değerli bir kitap
olduğunu hatırlatmaktadır. Kur’an’ı incelerken onun her
ayeti, her kelimesi, hatta her harfi üzerinde dikkatle durmamız
gerekiyor.
-
Kur’an insanlar tarafından mutlaka incelenmesi gereken bir
kitaptır (Mü’minun 23/68, Sad 38/29, Nisa 4/82, Muhammed 47/24).
Kur’an, tek kişi olarak incelenebileceği gibi (Mü’minun 23/68,
Sad 38/29), aynı zamanda bir araştırma grubu içinde karşılıklı
olarak incelenmesi gereken bir kitaptır (Nisa 4/82, Muhammed 47/24).
-
Kur’an, her devirde insanların sahip olabileceğinden daha fazla
bilgi ihtiva etmektedir, çünkü o, göklerde ve yerdeki sırları
bilen Allah (c.c.) tarafından indirilmiştir (Furkan 25/6). Kur’an’ı
incelerken bu hususun da göz önünde tutulması gerekir.
-
Kur’an arapça okunan bir kitaptır (Yusuf 12/2, Ta-Ha 20/113,
Zümer 39/28, Fussilet 41/3, Şura 42/7, Zuhruf 43/3); dolayısıyla,
Kur’an’ı incelemek için Arapçanın kelime yapılarını ve
gramerini bilmek gerekiyor.
-
Kur’an bir şair sözü değildir (Ya-Sin 36/69, Haakka 69/41);
onu incelerken bu hususun göz önüne alınması gerekiyor. Şiirde,
musikiyi korumak gayesiyle aynı mana için farklı kelimeler
kullanılır. Kur’an’da ise her kelime bir veya daha fazla manaya
gelebildiği halde, aynı mana için iki farklı tek isim veya fiil
kullanılmamıştır. (Dilbilim açısından incelediğimizde
Kur’an’da “müteradif” kabul edilen kelimelerin Kitap’taki
kullanımları arasında önemli farklar
bulunduğu görülmektedir.)
-
Kur’an’da bir ayette geçen bir kelimenin hangi anlama geldiği,
o kelimenin geçtiği öteki ayetler incelenerek anlaşılabilir. Bu
da gene, Kur’an’daki kelimelerin, şiirde olduğu gibi rasgele
değil, çok hassas bir şekilde kullanılmış olmasındandır.
-
Kur’an’da her çeşit örnek insanlar için tasrif edilmiştir
(İsra 17/89, Kehf 18/54, Rum 30/58); buradaki “tasrif etmek”
fiili, “çeşitli yönleriyle anlatmak” manasına geliyor. Bu
yüzden, Kur’an’da verilen örnekler üzerinde dikkatle
durmak, bunlarla ilgili ayetleri bir arada incelemek gerekiyor.
-
Kur’an üzerine çalışırken onda anlamadığımız bir konuyla
karşılaşmışsak, bu mutlaka bizim bilgimizin yetersizliğindendir.
Bu durumda şöyle dua etmemiz gerekir: “Rabbim, benim ilmimi
arttır.” (TaHa 20/114)
-
Kur’an’da anlatılanların gerçek olduğu ilim sahipleri
tarafından bilinebilir (Hac 22/54). Onun için Kur’an’da
anlatılan olayları araştırıp incelemek gerekir.
-
Kur’an, aynı zamanda karşılıklı hatırlatılması ve öğüt
alınması gereken bir kitaptır (Zümer 39/27, Sad 38/29)
-
Kur’an, öğüt alınması için kolaylaştırılmıştır (Kamer
54/17, Kamer 54/22, Kamer 54/32, Kamer 54/40). Kur’an’ın bu
özelliği, onda anlatılan konuların çeşitli yönleriyle farklı
yerlerde tekrar edilerek anlaşılmasını kolaylaştırmasından
gelmektedir.
-
Kur’an’ın araştırılmasının ve incelenmesinin terkedilmesi,
artık ondan öğrenecek birşey kalmadığı sonucuna götürür ki,
bu da Kur’anı terketmeye yol açar. Kur’an’da, Peygamber’in
(s.a.v.) hesap günü bu durumdaki kavminden (yani kendilerinin
müslüman olduğunu iddia edenlerden) şikayetçi olacağı bir
ayette (Furkan 25/30) açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Kur’an’ın
nasıl incelenmesi gerektiğiyle ilgili gördüğümüz ayetler
şunlardır:
“Biz
onu arapça bir kur’an olarak indirdik ki akledesiniz (=
inna enzelnahu kuranen arabiyyen lealleküm ta’kılun).”(Yusuf
12/2)
“Biz
sana onu böyle Arapça bir kur’an olarak indirdik ve onda
tehditleri türlü biçimlere çevirip açıkladık ki korunsunlar,
yahut o onlara bir hatırlama yaptırsın.” (Ta-Ha 20/113)
“Korunsunlar
diye pürüzsüz arapça bir kur’an, olur ki
korunurlar (= kur’anen
arabiyyen gayra zi ıvecin leallehüm yettekun). (Zümer
39/28)
“Eğer
Biz onu yabanci dilde bir kur’an
yapsaydık, derlerdi ki: ‘Ayetleri açıklanmalı değil miydi?
Araba yabancı söz mü?’ De ki: O, mü’minler için bir yol
gösterici ve şifadır …” (Fussilet 41/44)
“İşte
Biz sana böyle arapça bir kur’an
vahyettik ki kentlerin anasını [Mekke’yi] ve çevresindekileri
uyarasın …” (Şura 42/7)
“Biz,
akledesiniz diye onu arapça bir Kur’an
yaptık (= inna cealnahu
kur’anen arabiyyen le alleküm ta’kılun).” (Zuhruf
43/3)
Yukarıdaki
ayetlerde (42/7, 43/3) Kur’an’ın arapça olarak indirilmesi,
onun anlaşılmasında arapça gramerinin önemini ortaya
koymaktadır. Kur’an üzerine yapılacak incelemelerde bu husus
mutlaka göz önüne bulundurulmalıdır.
“O
[Kur’an] bir şair sözü
değildir; siz ne
az inanıyorsunuz (= ve
ma huve bi kavli şa’irin kaliylen ma tu’minuun).”
(Haakka 69/41)
“Biz
ona şiir öğretmedik;
ona yakışmaz da; o sadece bir öğüt ve beyan edici (= mübiyn)
bir Kur’an’dır.”
(Ya-Sin 36/69)
“Andolsun
Biz bu Kur’an’da her
çeşit misali insanlar için tasrif ettik,
ama insanların çoğu inkarda direttiler.” (İsra 17/89)
Bu
ayette (17/89) geçen sarrafna
(= tasrif etmek) kelimesi, “çeşitli yönleriyle anlatmak”
manasına geliyor.
“Biz,
bu Kur’an’da insanlar için her misali tasrif ettik (= ve
le kad sarrafna); insan
ise birçok şeyde cedelcidir (= ve kanel
insanu eksere şey’in cedela).” (Kehf 18/54)
“Andolsun
Biz bu Kur’an’da insanlara her misali tasrif ettik; ...”
(Rum 30/58)
“Gerçek
hükümdar olan Allah yücedir (= fe teal-allahu-l melikül hakk);
Kur’an sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce acele etme ve
‘Rabbim, benim ilmimi
arttır’ de (= ve kul rabbi zid ni ilma).”
(Ta-Ha 20/114)
“Ve
kendilerine ilm verilmiş
olanlar da onun
[Kur’an’ın], Rabbinden [gelen] gerçek
olduğunu bilsinler de ona inansınlar
(= ve li ya’lemenn ellezine utul ilme
ennehül hakku min rabbike);
böylece kalpleri ona saygı duysun; Allah, inananları mutlaka doğru
yola iletir (= sıratin
mustakim).” (Hac 22/54)
“Onlar
o sözü [Kur’an’ı]
incelemediler mi? (= efe lem yeddebberul
kavle) …” (Mü’minun 23/68)
“Sana
[bu] mübarek Kitabı
indirdik, ayetlerini incelesinler (= li yeddebberu
ayatihi) ve sağduyu
sahipleri öğüt
alsınlar (= ve li yezzekkeru ulil elbab).”
(Sad 38/29)
Ulil
elbab kelimesinin geçtiği
ayetler şunlar: 2/179, 2/197, 2/269, 3/7, 3/190, 5/100, 12/111,
13/19, 14/52, 38/29, 38/43, 39/9, 39/18, 39/21, 40/54, 65/10.
“[Bu]
Kur’an’ı karşılıklı
incelemiyorlar mı (= efe la yetedebberunel kur’an)?
Eğer o, Allah’dan başkası tarafından [indirilmiş] olsaydı,
onda çok çelişkiler bulurlardı (= ihtilafen
kesiyra).” (Nisa 4/82)
“Kur’an’ı
karşılıklı
incelemiyorlar mı? (= efela yetedebberunel
kur’ane), yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var? (=
akfaluha) (Muhammed 47/24)
“Andolsun
Biz insanlar için bu Kur’anda
her misali vurguladık, karşılıklı
hatırlatsınlar diye (= ve lekad darabna linnasi fi
hazal kur’ani min külli meselin leallehüm yetezekkerun).”
(Zümer 39/27)
“De
ki: Onu [Kur’an’ı]
göklerdeki ve yerdeki sırları
bilen indirdi; O
çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (= kul enzelehu
ellezi ya’lemu-s sirra fi-s semavati vel ard).” (Furkan
25/6)
“[O
gün] Resul de: ‘Ya
Rabbi, ulusum bu Kur’anı terkedip gittiler (= ve
kale’r rasulu ya rabbi inne kavmi ittehazu haazel kur’ane
mehcura).” (Furkan 25/30)
“Andolsun
Biz Kur’an’ı
öğüt
[alacaklar] için
kolaylaştırdık,
öğüt alan(?) (= müddekir) yok mudur?” (= ve
lekad yessernel kur’ane lizzikri fe hel min müddekir).”
(Kamer 54/17)
“Andolsun
Biz Kur’an’ı
öğüt [alacaklar]
için kolaylaştırdık,
öğüt alan yok mudur?” (Kamer 54/22)
“Andolsun
Biz Kur’an’ı
öğüt
[alacaklar] için kolaylaştırdık,
öğüt alan yok mudur?” (Kamer 54/32)
“Andolsun
Biz Kur’an’ı
öğüt
[alacaklar] için
kolaylaştırdık,
öğüt alan yok mudur?” (Kamer 54/40)
“Biz
onlara afakda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz
ki onun [Kur’an’ın] hakk olduğu iyice belli olsun; Rabbinin
herşeye şahid olması yetmez mi?” (Fussilet 41/53)